Tariflerin hikayesi, hikayedeki tarifle başladı
Uzun yıllar Ankara’da yaşadım. Evliydim ve iki kız çocuğu büyüttüm. Ama hayalim, şehirle köyün sentezi olan bir beldede yaşamaktı hep. Ve bu hayal, emekliliğim sonrası Bodrum’un Gündoğan beldesine yerleşmekle gerçek oldu. Benim için böyle bir yerde yaşamak, hem teknolojinin bütün olanaklarından yararlanmak hem de tüm doğal güzelliklerin tadını çıkarmak demek. Bu yaşam bana kitap yazmak için de ilham verdi. İşte yazmaya böyle başladım. Küçük kızım Aycan’ın cesaretlendirmesiyle…
İşin ilham ve motivasyon tarafı böyle. Gelelim tariflerimi paylaşmamın hikayesine… Yazları evimden misafir hiç eksik olmaz. Onlar yemeklerime, mezelerime ve kokteyllerime hayran. Evden giderler ve sonra telefonla konuşurken “Ah o senin bahçede içtiğimiz kokteyl yok mu, tadı damağımda! Çardak altında yediğimiz akşam yemekleri burnumda tütüyor.” derler. İşte bu muhteşem tariflerin ve lezzetlerin sadece benim zihnimde ve mutfağımda kilitli kalmasını istemeyen dostlar, bunları kitap haline getirmem konusunda, ağzı birliği etmişçesine beni teşvik ettiler.
Kızımla birlikte kaleme aldığımız ilk kitabımız Bodrum’da Yemekler Tez Pişer, farklı tarzıyla çok dikkat çekti. Öyle ki, televizyon ve radyo söyleşilerine konuk olduk. Tarifleri benim verdiğim ve öykülerini kızımın yazdığı yemekli edebiyat gibi bir tür oldu. Tarifler hem öykülerin içinde geçiyor hem de öykü sonlarında tek başına yer alıyor. Sanırım, tarifleri cazip hale getiren de öykü kahramanlarının onları pişirip yeme şekli oldu.
Kitaplarımda verdiğim tarifler insanlara çok tanıdık geliyor. Ama içinde benim yorumum olduğu için daha farklı lezzetler de buluyorlar. Bu mutfak birikimini kazanmak kolay olmadı elbette. Uzun yıllar süren bir evlilik ve çocuklu yaşam bana çok büyük bir tecrübe kazandırdı. Yeteneğimin üstüne inşa ettiğim bu birikim, sonunda bir hobiye ve tutkuya dönüştü.
Türk mutfağı ve yöresel yemekler konusunda uzman oldum diyebilirim. Ayrıca dünya mutfağından lezzetler tatmayı seviyorum; beğendim örneklerin tarifini alıp onlara kendi yorumumu katarak pişiriyorum.
Yemek pişirmek kadar tarif vermenin de bir sanat olduğuna inanıyorum. Çünkü her tarif, onu veren kişinin yaptığı yemeği ortaya çıkarmayabiliyor. Yanı sıra, görev olarak değil de hobi olarak veya zevkine üretiyorsanız bir şeyleri, ortaya gerçekten güzel bir sonuç çıkıyor ve tadanlar da bunu fark ediyor. Damağa olduğu kadar kalbe de dokunmak müthiş bir tatmin bence. Yemeklerime sevgimi katıyorum. Gerçekten hissederek yapıyorum. Emin olun, tadanlar da aynı duyguyu paylaşıyor. Görev olarak değil de zevk alarak yaptığımı anlıyorlar. Çünkü sizden üç öğün yemek bekleyen birilerinin karnını doyurmak için pişirmek başka, tüm duyulara hitap edecek bir eser yaratmaya çalışmak başka.
Kitaplarımdaki tariflerle yemek pişirenler harika lezzetler tattıklarını söylediler. Özellikle yeni evlenenlerin çok işine yaramış. Taze gelinler, anne yemeği gibi yemekler yapmışlar mesela. Bizzat okuyucularımdan duydum. Tarif vermeyi de iyi becerdiğim böylece ispatlanmış oldu. Tabii, bu tarifleri önce eşe dosta defalarca denetmiştik, hemen kitap işine girmemiştik.
Bir diğer hobim de müzik. Aslında sevdam desem daha doğru olur. Hayatımda hep bir şekilde oldu ve yemek yaparken müziğim hep benimle. Belki sevgiyle yapmanın etkisi gibi müziğin de lezzetlere katkısı oluyordur. Emekliliğin tadını ben de böyle çıkarıyorum.
Şu ara kişisel işler ve sosyal aktivitelerim vaktimin bir kısmını alıyor ama kitap okumaya, yeni lezzetler tatmaya ve tarifler peşinde koşmaya devam ediyorum. Mesela son birkaç yıldır bahçemdeki meyvelerden likör yapmaya başladım. İlk başlarda fena değildi, şimdi harika oluyor. Yapa yapa işi ilerlettim. Limonçellomu satın almak isteyenler oldu. Bu ev yapımı doğal likörlerden kokteyller de hazırlıyorum. Yazın akşamüstü bahçede içtiğimiz kokteyllerin tadı, misafirlerimin tekrar gelmeleri için bir sebep oluyor. Dostlarım için bir şeyler hazırlamaktan çok keyif alıyorum.
Hayatı sevmek gerek. Şu sıra hepimizin buna ihtiyacı var. Evet, çok şanslıyım avantajlı olduğum için ve her gün buna şükrediyorum. Daha iyisi, güzeli olsun, daha kötüsü olmasın diye. Herkesin sevgiyle kalması dileğiyle…
Fikriye Duru kimdir?
Ceyhan’da doğup Osmaniye’de büyüyen Duru, üniversite öncesi eğitimini burada tamamladıktan sonra Ankara’da -o zamanlar İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi olan- Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Okul yıllarında çalışmaya başladı, mezun olunca Maliye Bakanlığı’na geçti. Gelir uzmanı olarak emekli oldu. 2000 yılında Bodrum’a yerleşti. İki kız annesi. Fransızca biliyor.
Bodrum’un yerel gazetesi Yarımada’da yemek tarifleri yazdı. Bodrum’da Yemekler Tez Pişer (kızı Aycan Türk ile birlikte), İki Kaynar Bir Coşar ve Şifalı Yemek Reçeteleri isimli üç kitap yazdı.