BODRUM HABER – Suriye’de yıllardır süren çatışmalar, son dönemde masum sivillere yönelik acımasız saldırılarla daha da derinleşmiştir. Özellikle Alevi halkı başta olmak üzere, kimlikleri nedeniyle hedef alınan binlerce insan zorla göç ettirilmekte, mallarına el konulmakta ve katledilmektedir.
Bodrum Alevi Bektaşi Kültür Derneği Cemevi’nin yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Saygıdeğer basın emekçileri, sevgili halkımız.
Birazdan okuyacağınız basın açıklaması Hatay’da yaşayan canlarımızın hissettiklerini de içermektedir. Yaşananların bir tanığı sayılabilecek Hatay halkının Suriye’de katliam başladığından beri bir çok akrabası öldürülmüştür.
Biz Bodrum Alevi Bektaşi kültür derneği cemevi olarak onların sözünü ve çığlığını aktarmayı bir sorumluluk olarak hissediyoruz.
Bu basın açıklamasının hazırlanmasında bize Hatay’dan destek olan TÖB-SEN Genel Sekreteri Hizam Hasırcı’ya teşekkür ediyor, dünyadaki bütün katliamlar son bulana kadar birlik ve direniş çağrımızı sürdüreceğimizi beyan ediyoruz.
Basına ve kamuoyuna;
SURİYE’DEKİ KATLİAMLARA SESSİZ KALMAYACAĞIZ!
Değerli halkımız, vicdan sahibi insanlar,
Bugün burada, komşu coğrafyamızda yaşanan büyük bir insanlık suçuna dikkat çekmek için toplandık. Suriye’de, belirli inanç ve etnik gruplara yönelik saldırılar giderek artıyor, siviller katlediliyor, evlerinden sürülüyor, yaşam hakları ellerinden alınıyor.
8 Aralık 2024’ten bu yana Alevi halkı başta olmak üzere, sivil yerleşimlere yönelik saldırılar hız kazandı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar yalnızca kimliklerinden dolayı hedef alınıyor. Silahsız siviller kaçırılıyor, mallarına el konuluyor, açlığa mahkûm ediliyor.
Bu sürecin başını çeken HTŞ’nin lideri Ahmet el Şaraa (Jolani), yaşananları münferit olaylar gibi göstermeye çalışsa da, elimizdeki bilgiler bunun organize ve sistematik bir şiddet politikası olduğunu açıkça gösteriyor. Son olarak Kirdaha ve Ceble’de Alevi halkın evlerine el konulmak istenmiş, itiraz edenler hedef alınarak öldürülmüştür. Halkın tepkisi üzerine sivillere ateş açılmış, yüzlerce insan yaşamını yitirmiştir.
Bölgeden gelen haberler Humus, Banyas, Tartus ve Hama’da da benzer saldırıların yaşandığını gösteriyor. Bahane hep aynı: “Eski rejim unsurları.” Ancak öldürülenler asker değil, sivillerdir. Öğretmenler, doktorlar, çiftçiler, çocuklar… Kendi topraklarında sadece kimlikleri nedeniyle yok edilmeye çalışılan insanlar…
Bu süreçte, bazı medya organlarının yaşananları çarpıtarak sunduğunu görüyoruz. Katliama uğrayan siviller “rejim destekçileri” olarak lanse ediliyor, gerçekler örtbas ediliyor. Oysa biz biliyoruz: Bir insanın yaşam hakkı, siyasi hesapların gölgesinde bırakılmamalıdır.
BÖLGESEL VE KÜRESEL AKTÖRLERİN SORUMLULUĞU
HTŞ’nin güçlenmesinde ve bugünkü noktaya gelmesinde yalnızca bir grubun değil, farklı bölgesel ve küresel aktörlerin de payı vardır. Emperyalist güçlerin çıkar çatışmaları ve bölge politikaları, bu tür örgütlerin hareket alanını genişletmiştir. Bu noktada, yıllardır süregelen destek mekanizmalarının da sorgulanması gerekmektedir.
Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin politikaları da bu süreçte kritik bir rol oynamıştır. Özellikle HTŞ’nin Suriye’deki ilerleyişine karşı gösterilen tutarsız yaklaşımlar, krizi derinleştiren unsurlar arasında yer almaktadır. 29 Kasım 2024’te HTŞ, İdlib’den Halep ve Hama’ya doğru ilerlerken, bazı siyasi aktörler bunu bir kazanım olarak sunmuştur. Ancak bu ilerleyişin bedelini ödeyenler, yine masum siviller olmuştur.
Bu süreçte uluslararası toplumun sessizliği de düşündürücüdür. İnsan hakları konusunda duyarlılık gösteren güçler, söz konusu belirli topluluklar olduğunda neden sessiz kalmaktadır? Bu sessizlik, yaşananların üzerini örtmez, yalnızca sorumluluklarını daha da ağırlaştırır.
TARİH, SESSİZ KALANLARI DA YAZACAK
Bugün buradan bir kez daha vurguluyoruz:
Suriye’de yaşananlar, yalnızca bir savaşın sonucu değil, belli halkları hedef alan bir soykırım politikasıdır.
Bölgesel ve küresel aktörler, bu süreçteki rollerini sorgulamak zorundadır.
Basın ve medya, gerçekleri çarpıtarak bu suça ortak olmamalıdır.
Tarih, sadece zulmü yapanları değil, ona sessiz kalanları da yargılayacaktır. Bu nedenle, susmuyoruz.
Halkların eşit ve özgür yaşama hakkını savunuyor, adalet için sesimizi yükseltiyoruz!
Zulme karşı direnmek insanlık onurudur!”
